HAKKARİ İZLENİMLERİ

ANADOLU'DAN


Ankara'dan yola çıktığınızda, Kayseri'ye kadar Taşköprü'nün levrekleri ve bıldırcın-çil avlaklarından başka ilginizi çeken pek birşey olmaz. Bir de Kayseri'ye yaklaşırken üzerinden geçtiğiniz Kızılırmak'ın barajda berraklaşmamış halini seyredersiniz.

Adana-Kayseri Kavşağından, Kayseri istikametine döndüğünüzde, meşhur lokantaya uğramayıp, pidelerinden yemediğinize şükür edip, atık suların kokularını koklayarak şehire girersiniz. Sizi önce Erciyes karşılar. Çıkışta da Erciyes'in biraz altında bulunan Meme Dağı ( uzaktan bir çift göğüse benzediği için adını ben koydum) selamlarsınız. Bünyan'ı geçip Pınarbaşı'na yöneldiğinizde artık hemen hemen Anadolu'nun tam ortasındasınızdır.

Pınarbaşı'na girerken üzerinden geçtiğiniz dere, size Binboğa ve Nurhak Dağ'lannın kokusunu getirir. Dokuzdolambaç'ları geçip Tekir Yaylası'nı, Yayla'nın kokusunu, sakızlarını çeker gönlünüz. Sarız Suyu'nun yukarılarına çıkıp Binboğa Dağ'larının güzelliğini doyasıya tatmak istersiniz. Şuhul Dere'sinin alalarını düşünürsünüz. Dudaklannızda buruk bir gülümseme ve tadla Malatya yoluna dönersiniz,

İlk önce güzelim Karagöz Dere'si karşılar sizi. Dere'yi geçip sağa Karagöz Köy'lerine dönerseniz, lütfen fazla tozutmayın, ağır gidin. Çünkü Karagöz'lüler bu konuda çok hassastır. Yukarıdaki alabalık üretim istasyonuna uğrarsanız, birer denizaltı gibi dolaşan 5-6 kiloluk gökkuşaklarını hayranlıkla seyrederken, yaşlı istasyon bekçisi ile yaptığınız sohbetle O'nun efkarını ve yalnızlığını biraz olsun ^giderirsiniz. İstasyondan sonra devam etmek isterseniz, arazi aracınızın önlerini bağlamak zorundasınızdır. Ocağı geçip Karagöz Vadisine açıldığınızda, güzellik karşısında bir müddet konuşamazsınız. Kamp kurulup, kara güğüm ateşe konduğunda ise tüm yorgunluklar herzamanki gibi geçmiştir.

Karagöz'den çıktıktan sonra, pek fazla gidemezsiniz. Kaynar, falan derken Örenşehir sapağı keser önünüzü. Yöneltirsiniz aracınızı sola, sırtları aşıp, buz gibi dereye gelirsiniz. Eğer mukavemetiniz varsa, suyun içine girip, Siirt'in bıttım sabunuyla saçınızı yıkayarak reklamlardaki gibi pırıl pırıl saçlara kavuşursunuz. Fazla oyalanmaya gelmez, çünkü yolumuz uzun. Uzun Yayla'ya bıldırcın için buluşmak üzere veda edip düşersiniz yola. Ancak yol almak mümkün mü?. Bu kez de Gürün'ün masmavi suları engeller sizi. Gökpınar'a çıkmadan yapamazsınız. Sonuçta Malatya'yı bir çırpıda geçip, Elazığ'a kendinizi zor atarsınız. Yorgun bedenler için, otel odası pek lüks gelir, ruhlar ise zaten dingindir.

Elazığ'dan çıkıp, Bingöl yoluna girdiğinizde ilk durak Kovancılar'dır. Buraların balı, her ne kadar Anzer Yaylalarının balından yiyip şifa arayacak kadar kötülemediğimizden, tadını bilmeyiz ama, bir Pervari balının tadını, kalitesini biliriz ve bu balı aratmaz. Tunceli yol ayrımından sapmayıp devam ederseniz Karakoçan 16 km yazar. Bir selam için dönüp İlçe'yi selamlarsınız. Sonra ver elini Bingö. Ama önce 1800 metre rakımlı Kuruca Geçidini ve Bilaloğlan'ı geçmek zorundasınızdır. Bu dağların görünüşü enfestir. Köylülerle sohbetlerde bol bol ayı hikayeleri dinlersiniz. Bingöl'e yaklaştıkça iklim ve arazi değişir. Teneke çatılı küçük evlerden oluşan köyler, buralara ne çok kar düştüğünü hatırlatır. Şehir merkezine girip alışveriş yapmadan ve meşhur örgü peynirinden almadan çıkamazsınız. Bingöl'e veda edip Muş'a yönelirsiniz. Ovayı seyrederken Bitlis'e dönmek isterseniz dikkatli olun. Bu şirin ve küçük İlimizden farketmeden geçip "Bitlis'e neden vaımadık^" diye sorabilirsiniz. Buralarda bir kır kahvesine oturduğunuzda bir madenciyle, daha doğrusu defineciyle karşılaşmanız her zaman olasıdır. Ellerinde dedektörleri ve haritaları hayaller kurarlar.

İlk kıtlama çay stajını, buradaki kürsülerde oturarak yaparsınız. Bundan sonra çay tabağı ve kaşığı kalkmıştır. Bitlis'ten geri çıkıp Tatvan'a gelirken muhteşem dağları ve tabiatı içinize sindirin. Sakın Tatvan'dan bir çay içmeden ve içerken, kavak ağaçlarının hışırtılarını dinlemeden geçmeyin. Çok haksızlık ederseniz. Hele hele Van Gölü'nün kıyısına gelipte mevsim müsait ise suya girmezseniz çok şey kaybedersiniz. Edremit'i seyredip Van'a girin, sokaklarında gezinin, insanlarıyla sohbet edin. Doğu'nun bu güzel şehrini içinize sindirin. Bir de mevsim kış başlangıcı ise, işte o zaman bırakamazsınız buraları,

Hakkari karayoluna vurduğunuzda Başkale ve Sümbül Dağ'larının, Zap'ın heyecanı sarmıştır içinizi. İlk karşılaşmamızmış gibi heyacanlanırız. Başkale'den çıkıpta asfalta düştüğünüzde ileride Zap karşılar sizi. Sanki sizi görünce sevinmiştir, daha bir hızlı, daha bir kıvrak uğuldayıp gider. Sağ tarafa dönüp dağlara yönelirseniz, aracınızın önlerini bağlayın. Çünkü sol tarafınız uçurum sağ tarafınız ise yamaçtır. Bu yoldan karşılıklı iki araç yan yana geçemez. Ancak birisinin durup yol vermesi gerekir. Burada çok dikkatli olmanız gerekecektir. Önünüzden sık sık geçen kiloluk kekliklere takılırsanız zor varırsınız Akinis'e. Köylüler yaylada değil ise 1-2 genç atlarıyla dörtnala koşturup karşılar sizi, tabii buraların hoşlamasıyla. Atlar o denli güzeldir ki binmeden yapamazsınız. Helalleşip ayrılırsınız köyden, Bu civara gece gelirseniz bu köyün karşısında bir ışık görürsünüz. Bu ışık civardaki tek elektrik (jenaratör) olan yerden gelmektedir. Biraz ileride sizi Aydemir Köy'ü karşılar. Aydemir'in şelalesi görülmeye değerdir. Araçtan inip suya yaklaşırken bir çift ördek alttan uçup gider. Keyiflenirsiniz. Suya girdiğinizde her tarafınızdan alalar kaçışır, bileklerinize çarparlar, sevinç çığlıkları atarsınız,

Bundan sonra yol iyice çetinleşecek ve aracınızı sık sık arazi vitesıne takmanız gerekecektir.

Her yerden geçmek mümkündür de, Hakkari'de bir Yayladan, durmadan, oradakilere misafır olmadan geçmek mümkün değildir. Yaylanın ortasında bir anda etrafınız gürbüz çocuklarla sarılır. Soru soran gözlerle bakarlar size. Sakın hediyelerini eksik etmeyin. Kıl çadırlar bir hoştur Hakkari'de. Büyükler tarafından buyur edilirsiniz en önemli çadıra. Süpürülmekten betonlaşmış toprağa, önce hasır, üzerinede acem halıları serilir. Altınıza döşek, sırtınıza minder verilir. Sırtınızı dayayıp derin bir oh çekersiniz. Ne güzeldir, buralarda bu insanlarla birlikte olmak. Evinizden yüzlerce kilometre uzakta, evinizi aramazsınız. Merhaba faslından sonra önce ayranlar gelir, sonra tepside otlu peynirler, bembeyaz tereyağlar, soğuk-sıcak sütler, haşlama etler, pilavlar, yoğurtlar ve tabii ki yanında yufka. Alışık olmayanlar biraz çekingen davranırlar sanki tok gibi, oysa ben çoktan dürümü hazırlamışımdır bile. Yaylada bir gece geçirmek için dahi hiç düşünmeden gelirim onca yolu. Ne güzeldir yayla geceleri. Köpekler bile efendidir buralarda. Sürüye yöneldiğinizde, kocaman ve bol tüylü vücutları, sivri tasmalanyla şöyle bir gerinerek " her ne kadar kurtçu köpeksekte yinede fazla yaklaşmayın." der gibidirler.,

Hakkari'nin akbabalarıda meşhurdur. Eğer bir leş varsa civarda, onlarca siyah-beyaz akbabayı görmek mümkündür. Bakın o zaman akbabalar nasıl cesur ve kavgacı oluyorlar. Kim demiş akbabalar korkak diye. Üzerlerine gittiğiniz halde kaçmazlar. Yüksekte insan irisi kartallar biraz alaycı seyrederler bu kargaşayı.

Sümbül Dağ'mda çadırımdan çıktığımda, uzaktan uzağa biraz tedirginlikle bizi izlerken, karşımda gördüğüm tekeleri görmek isterseniz, başınızı birazcık yukarı kaldırıp bakmanız yetecektir. 0 zaman göreceksiniz, nasıl pervassızca kasım kasım kasıldıklarını.

Zap suyunun kenarında, sabah güneşini karşılarsanız, güneşle birlikte yüzlerce hatta binlerce kınalı kekliğin uçarak, yürüyerek üzerinizden, yanınızdan geçtiğini görürsünüz. Sanki gölün kamışlarına akşam konaklamasına gelen sığırcıklar gibi üşüşürler suya. Kıyı bir anda kıpır kıpır olur. Sanırsınız toprak hareket ediyor. Tüfek atmak, vurmak içinizden gelmez. Seyredersiniz, uçuşan tüylerini, yıkanmalarını. Dayanamayıp dalarsınız aralarına. Bir curcuna kopar, Her yanınız keklik olur. Kulaklarınız gürültüden uzun süre çınlar,

Daha içerilere girdiğinizde, eğer sodalı değil ise, hemen her derede alabalık bulunur. Derelerin çoğuna sığır kuyruğu denilen otlar yerleştirilmiştir. Bunlarla sersemletip yakalarlar alaları. Yanlış olduğunu anlatsanızda boş. Zaten anlatan da ukalalık yapmış olur. Çünkü aşırı avlanmanın hatta hemen hiç avlanmanın yapılmadığı, çevre kirliliğinin olmadığı buralarda yaban hayatına hiç zarar gelmez.

Dileğimiz, içinde bulunduğumuz anarşi ortamının biterek, bu vatan köşesine tekrar huzur gelmesi ve bizlerin de özlediğimiz ortama bir an önce kavuşmamız.

Rasgele,

Ekleyen/Kaynak: Bir avcı



Bu bölüme Izlenim ekleyebilirsiniz. Izlenim eklemek için tıklayın

Yorumlar [ Yorum Yaz ]

Henüz yorum eklenmemiş
  En Çok Yorumlananlar

  Yeni Izlenim Ekle

  Yorum Yaz

  Tümünü Listele

| 101 Okey Oyunu | Türkçe Kürtçe Sözlük | Kürtçe Dil Testi |