16.10.2006 20:18:49
oysa en çok benim hakkımdı seni sevmek en çok ben bilirdim yağmurlu akşam gezmelerini nasıl sevdiğini hangi şarkıda tükendiğini ben bilirdim şehrin ortasına yaslanıp uğultusunu içine nasıl çektiğini...
en çok ben mutlu ederdim seni ben toplardım zamana yayılmışlığını...
oysa en çok ben kaybettim seni en çok ben ihmal ettim...
aslında zamanımız olsa senden sonramı yağardım saçlarına mevsimlik konuk bir işçi yağmuru kıvamında çisil çisil sırılsıklam nasıl aç durabildiğimi anlatırdım acılı sızılı sapasağlam...
oysa sen son harfi yazılmış bir kağıt gibi bir seher vaktine yakılmış ağıt gibi bittin canımdan suyumu en sevecen huyumu ’bedenimden beş duyumu’ aldın da gittin...
oysa zamanımız olsa sana yorgun zamanların mahzun çocuğunu anlatırdım on üç yaşımı anlatırdım mesela ömrü kendinden ihtiyar babamın umuduyla yaşadığımı o da elini çekse yaşamayamayacağımı anlatırdım...
sen o an, daha önce düşlediğin her hangi bir hayalini yaşarken ben her gece bir yıldız çizerdim bana mahsus bana mahpus ranzamın profiline sonra bir damla yaş konardı yanağıma öncesinde sen düşmüşsündür aklıma ölürdüm...
zamanımız olsa hüzün biriktirdiğim günlük notlarımı anlatırdım ’sen’ ile başladığım her yazının ilk satırında batardım...
yazık ki zamanımız yoktu sen uzaktın yollar kadar uzak yıllar kadar uzak şehirler kadar uzak rüyalar kadar uzaktın...
oysa yakın olbilirdin benim de tutunabileceğim bir dalım olsaydı tutardım seni bırakmazdım oysa nerede kırık bir dal varsa ellerimi üstüne çizdi kaderim açlık yazdı tutsaklık yazdı kalemim aşılmaz dağların ortasına mecburi yazıldı yerim...
***havada bulut var duman olmaz mı mahallede gençliğim ölmüş figan olmaz mı ana, canım çıkmış savaşkan zamanlar boyu damarımda bu kan kalbimde bu dehşet durmaz mı...***
şimdi senin için umutlar biriktiriyorum ve nerede bulursam takvim yaprakları şimdi ne rüzgar esiyor ne tel tel oluyor saçların ne de yüzüme değip içimi vuruyor orduevinin nizamiyesindeyse adanalı bir puşt duruyor ***çarşambayı da sel almadı*** vallahi yalan her çarşamba fırtına kopuyor,çığlar düşüyor,deprem oluyor çağlayana dönüyor kalbim...
şimdi ben de izini sürüyorum ***ülkemden göçen her mültecinin ardından*** şimdi kararsızlık kadar kararsızım umudum kadar yitik ve kırılgan annem kadar da şanssızım yaşadığım bu cehennemde torbalar dolusu yabancı yüzlü dostum var nereye dönsem bir dost kazığı anlayacağın Robinson kadar da yalnızım gülmekse benim bildiğim bir şey değil henüz tanışmadım o sırıtkan ağlayışla senden uzak bir boylamda sürgün yaşıyorum ömrüm zamanın neresinde bilmiyorum yalnız mutlaka gelip geçmiş baharlarım adını bilmediğim o kadar çok şey var k senin adını bile bilip bilmediğimi bilmiyorum...
Ekleyen/Kaynak: Acemiusta
Bu bölüme Siir ekleyebilirsiniz. Siir eklemek için
tıklayın
Yazan: oğuz kaan 22.10.2006 19:22:05 şirleriniz bende şairim ama böyle bir şiir çok hoş ve çok güzüek açıkcası kelimeler en güzel hali ile kullanılmış yazarını tebrik ediyorum
|