19.03.2008 13:49:08
Levha I
Topraktan koptu herşey öldürülenler dışında gittiler. ayrılıkları için ayin kurup son yağmurlar için yakardıktan sonra kalan kuşlar için uzun ömürler dilediler uğultular içinde bıraktılar köyleri çamurdan, taştan ve sazdan evlerinin arasında çıplak ayaklar altında binlerce yıl aşınmış taş yollar bıraktılar arkalarında gittiler. Siyah buruşuk paltoları içinde o anlaşılmaz sureler anlatıcılar... Bilge çocuklara aşkı ve ölümü tebliğ edenler geceler ve günler süren efsanelerde paslanmış hançerler paslanmış gerçekler, binlerce yıl toprak altında beklemiş eller kahredilmiş kahramanlar, anlamlı ölümler ve anlam dışı eylemler gül bahçelerinde hurafeler söyleyerek gittiler
bahçeler, evler üzerinde, o yabanıl rüzgâr gelip yeniden yerleşti sonra, o zamana kadar bilinmeyen başka adamlar geldiler susuz ağaçların siluetlerine astılar sevdalı ölülerini yağmurun yabanıl yıkayışında yalnızlığı ustaca gizlediler yıkadılar yüzlerini gidenlerin kanlarında gidenlerin kanlarıyla toza dumana bulanarak gittiler.
Şimdi kimse hatırlamıyor eski çocukların gözlerini eğilmiş ölü başlar üstünde dağınık, kara, ıslaktır bugün gece onlar gittiler
evlerin ocakları önünde derin ve yaşlı adamların kimsesizliği hala duruyor izler var hala, ancak hiç bir geçmişe gitmiyorlar izler hiç bir yere götürmüyorlar çünkü şimdiki zamanda gerçek hayat bir zindandır kendini tutuklamış geçmişi hapsetmiş içinde nereye gidebilirsin ki?
Nereye gitsen aynı ıssızlık dönüp durur kalbinin çevresinde ağıtlar için yeterince solgun Asur, med ve arman hikâyelerinde ıssızlık eğemen oldu kimsenin sahiplenmediği cinayet hançerlerine şimdi siyabend delirmiş bir geyiktir dağlarda mem'se hikâyenin zemherisinde üstü betonlaşmış bir ceset onlar gittiler. Ve sonra hepimiz gidince kaldı orada kalbimiz, o tutsak sırtlan, o göğüs kafesinde
sözler bugün çiğnenmiş, hayat bugün feshedilmiştir yaşamaktan pişmanlık yasasının hükmettiği o mezarlarda herkesin bir başkasının ölümünü öldüğü o çok kişilik mezarlarda doğmamış çocuklar dahil herkes terkedilmiştir. Sadece köylerinden, şehirlerinden değil, herkes kendinden çekip gitmiştir
kayalara sarıldı kaldı kalbimiz, kayalarda kesildi bir hayata sarılır gibi sarılarak kuru ağaçlara yeşertmek için gerekli miktarda kanımız kaldı ana südü gibi helal, su gibi aziz olsun şahadetimiz deyip söz verdik, yine veririz geleceğin mavi göklü çocuklarına armağan diye bakırdan mittani tepsileri içinde kalbimizi ey sonsuz sevecek olanlar dedik, ayetimiz açıktır depremi yurt edinen kavim biziz gerilla yürüyüşü dolaşıyoruz bütün kışlarımızda dağ eteği evlerinde uzak lambalar şimdi bütün hayallerimizi birleştirdi kendi doğrultusunda
hayat için kalbimiz dört ırmak olduysa da hayattan koptu her şey öldürülenler dışında ah sürüklendi ömrümüz yaralı bir kuş gibi gidenlerin ardın
Levha ıı
geriye neyin boşluğu kalır, ihanet bizden ayrılınca siya? İhanet, mademki doğurabileceğimiz bir cansa hançeri bugüne kadar neden taşıdık karnımızda? Mademki hâkim mahkûmdur gerçekte neden bu yargılama? Cevap ver! Mademki tek hüküm kılıçtır hükümdarda... Cevap ver! Mademki ölenle ölünmüyor gerçekte ip kimin boynunda?
Levha. İşte göğsüne yazılmış, kurumuş kandan siyah işaret o şarapnel çizgisi dudaklarımın kıyısında zamana ilişkin bir ayet, insana ve asra söyle siya, yalnızca kendine kapanmış kapıların şarkısını, gecenin kanatları çarpıp dururken rüzgârda neden gece eziyor yüreklerimizi siya elin neden eziyor bizi... Ve kanayan yüzümüz ekberin seccadesi güya neden harap şehirler ayrılıkların habercisi siya? Ayaklar altında kalan anı parçaları pusula dönüp hep onu gösteriyor, kendini işaret eder tanrı sürekli tablet parçaları, ezilmiş taç yaprakları ey eski öykülerin kararmış rengi her şey bizden yola çıkıyor siya, her şey bizden ayrılmakta ölen her zaman düşlerimizi götürüyor, kavuşturmak için en gidilmez uzağa
zehrin sırrı ancak içilerek çözülür. Anla yüreğim! Anla yüreğim! Cevabını bilmediğin tek soru ölüm mü? Dene!
Levha. İşte toprağa yazılmış yazgın, binlerce yıl beklemiş tohum taşta gül olmak için, taşta gül olmak için. Anla! Senin ki siya, yolların yazgısı, sonunda belirsizliğe varan sabaha yazılan ve siste gömülü muamma bir ilk bakışa veren kendini ve görünmeyen bir daha senin yazgın siya, rüzgâra yazılan ve günlere... Ve yağmura
levha. Çekip yazdın, yazdın kanınla bütün aynaların buğusunda çizdiğin resim bu işte kendi kanınla ve şöyle dedin şahadet günü için yine göreceğim, yine göreceğim, yine göreceğim o zaman o zaman, ancak sadece gözlerim şehla... Her şeyi okumak mümkün, yeter ki dinmesin fırtına her şeyi anlamak mümkün toprağa kavuşmak mümkün siya!
Levha. Okuyucu gelsin. Kıpırdayan ilk dudak gibi kutsal hıra’nın nemli duvarlarında içindeki Muhammed’i uyandır... Ve de ki, iqra! Adalet nedir gerçekten? Söyle siya, zamanın kadın kuyumcusu ey bir elinin kefesinde tartan ömrümüzü bir elinin kefesinde ihanet dara... Açıkla! Anlat! Çöz kilitlenmiş yüreğin sihrini gül neden kızıldır, güzellik demek anlatılabiliyor kanla?
Levha. Ey bin yılın gizi, çürümeyen söz, taşlaşmış zaman, kırılmamış gerçek aşkın göğse gömülü sandığında kara, kara, kara bir göz olmuş bakıyor tarih saçlarının arasında siya nazar bir türlü değmiyor bıçağa hiç bir boyunda körelmemiş kılıç yüzyıl sabırsız hançer artık kınını parçalamakta...
Levha. sesizliğin tamamlayıcısı dediler, ey anlatıcı sus artık, yorulma, anlattığın her şey şimdi pazarda, yarın pazarda ucuz cennet tasvirleri, aşılmamış yolların sülüsü mezatta yine de vazgeçmeyen hattatın duygusu bin Zülfikar çizmekte çocukların kollarına
levha. ceylanların kaçışını yazdığımız senin derindir siya karnının gerilmiş gergefinde ferman, geçmiş mavisi bir tuğra gövdene asılmış aşkın,o ölüm bildiriminin altında siya,senin derine kırılan bir neslin soyağacı yazıldı şehitler çetelesi tutulmuş bütün kollarında . . . . . .
Ekleyen/Kaynak: colemerig
Bu bölüme Siir ekleyebilirsiniz. Siir eklemek için
tıklayın
Henüz yorum eklenmemiş
|